Sınav Döneminde Anne-Baba Olmak
Anne babası olarak çocuğunuzun sınavlarda başarılı olmasını istiyorsunuz ama “Çok çalışmalısın oğlum/kızım,” demenin ötesinde elinizden bir şey gelmediğini de düşünüyorsanız, Doğan Cüceloğlu’nun “Başarıya Götüren Aile” kitabı bu konuda yazılmış çok güzel bir kaynak görevi görmektedir. Bu yazımda size bu kitaptan önemli gördüğüm kısımları özetlemek istiyorum.
Öncelikle anne-baba olarak sizlerin “başarı” anlayışınızın ne olduğu önemlidir. Çünkü bu anlayış çocuğunuzdan beklentinizin temelini oluşturmakta ve çocuktan beklenen şeylerde anne, baba ve çocuk etkileşimine yön vermektedir. Kurulan bu temel ilişki çocuğun özünü, karakterini ve yaşama bakış tarzını şekillendirmektedir.
Başarı denilince aklımıza gelmesi gereken yaşam başarısıdır. Yaşam başarısı ise okul başarısı, meslek başarısı, iş başarısı, evlilik başarısı ve aile başarısı gibi bütün başarıları kapsamaktadır. Bir kişinin yaşamında dengesizlik varsa yani iş başarısı, okul başarısı gibi bir bölümde saplanıp kalmışsa o kişinin yaşamında “keşke”ler çok olacaktır. Sonuçta anne - baba olarak başarıdan ne anladığınızı bilmeniz gerekmektedir. Burada sorgulamanız gereken sözünü ettiğimiz iş başarısı, okul başarısı, aile başarısı ve yaşam başarısıyla ilgili kendi gerçek niyetinizin ne olduğudur. Sınava hazırlanan bir gençte kendi hayatına yön verecek kişinin kendisi olduğu bilinci oluşmalıdır yani yaşamının direksiyonunda kendisinin olduğunu hissetmesi gerekmektedir. Bu his oluşmadığı sürece istekle ve şevkle ders çalışmayacaktır. Sizin istemeniz, onu şevklendirmeye çalışmanız, zorlamanız, tehdit etmeniz, hediyeler vaat etmeniz pek etki etmeyecektir. Çocuğunuzun seçimlerini kendisinin yapmasına özen göstermeniz gerekmektedir. Siz onun yerine seçimler yapmayın o seçimler yaparken sizi bir danışman, bir rehber olarak kullansın.
Bir şoför arabanın direksiyonuna geçtiğinde bir sorumluluk almıştır ve bu sorumluluğu yerine getirmek için bazı bilgilere ihtiyacı vardır. Bu bilgiler araç bilgisi, aracı nasıl kullanacağı, debriyajı, gaz pedalı, freni gibi çeşitli bilgileri içerir. Sınava çalışmak için masanın başına oturan gencin durumu da şoförden pek farklı değildir. Onun da bazı bilgilere ihtiyacı vardır. Gencin kullanacağı araç beynidir. Arabanın benzini yoksa çalışmaz, aynı şekilde gencin de hedefe ulaşma isteği ve coşkusu yoksa çalışmayacaktır. Ayrıca sınava hazırlanan gencin kendisine çalışma isteği ve şevki verecek bir hedefinin de olması gerekmektedir.
İnsan beyninde iki tür bellek vardır. Beynin önbelleğine “Kısa Süreli Bellek” adı verilir. Gelen bilgiler kısa süreli bellekte bir saniyeden de daha kısada sürede depolanmaktadır ve bu belleğin kapasitesi çok azdır. O yüzden çok özenle kullanılması gerekmektedir. Kısa süreli bellek bir saniyeden bile kısa sürede depoladığı bilgilerin bazılarını uzun süreli belleğe göndermektedir. Uzun süreli belleğin kapasitesi ise kısa süreli belleğe kıyasla çok fazladır. Çok kısa zaman dilimi içinde çok süratli çalışan kısa süreli bellek öğrenirken ve sınavda sorulara yanıt verirken mutlaka kullanmak zorunda olduğumuz bir şeydir. Sınavda hiçbir sorunun cevabını doğrudan uzun süreli bellekten alıp sınav kâğıdına aktaramayız mutlaka kısa süreli belleği kullanmamız gerekir. O yüzden kısa süreli belleği tam kapasiteyle kullanmak çok önemlidir. Kısa süreli belleğin kapasitesini düşüren ve bu nedenle etkili ve verimli çalışmayı engelleyen en temel etmenler kaygı, stres ve paniktir.
Yalnız şunu belirtmek gerekir ki bir dereceye kadar kaygılı olmak veya stres hissetmek kişiyi dikkatli bir şeklide çalışmaya hazırlar ama kişi kendini çok baskı altında hissederse o zaman verimli ve etkili çalışma yeteneklerini kaybeder. Bu durumda anne- baba olarak yapabileceğiniz en etkili şey çocuğunuz ders masasına oturduğu zaman onun kaygıdani stresten ve panikten uzak sakin bir zihinle çalışmasını sağlamaktır. Başarılı insanlar üzerine yapılan bilimsel incelemeler onların bazı özelliklere sahip olduğunu göstermiştir. Bu özelliklerden birisi başarılı insanların başarma isteği, hevesi ve şevkinin olduğuyla ilgilidir. Peki, siz çocuğunuzun başarma isteğini, hevesini ve şevkini nasıl canlandırabilirsiniz? İlk önce çocuğunuzunuz sınırlarına ve sorumluluklarına saygı duymanız gerekmektedir. Saygı duymakla kastedilen şey, onun yerine karar vermemeniz, konuştuğu zaman dinlemeniz, onun düşünce ve duygularını yargılamadan anlattığı olayları onun gözüyle anlamaya çalışmanızdır. Ayrıca her çocuğun yapmak istediği şeyler hakkında hayalleri ve umutları vardır. Sizin de anne-baba olarak bu hayalleri ve umutları küçümsemeden bunların gerçekçi olmasına ve ortaya çıkarılmasına yardımcı olmanız gerekmektedir. Ayrıca sınav döneminde çocuğunuzun arkadaşlarıyla ilişkisi ve sosyal yaşamı daha da önemli hale gelmektedir. Çocuğunuzun dengeli bir sosyal yaşamı olmasına olanak sağlamanız gerekmektedir. Son olarak kendinize sormanız gereken bir soru bulunmakta: Çocuğunuzdan beklediğiniz azim, sebat ve gayreti kendi yaşamınızda siz gösteriyor ve bu duyguları onunla paylaşıyor musunuz?
Öne Çıkan Blog Yazılarımız
Hizmetlerimizle ilgili en sık sorulan soruların yanıtlarını burada bulabilirsiniz. Başka sorularınız varsa, bizimle iletişime geçin.
Ben Ebeveynim
Akran iliskileri
Zorbalik, Akran Zorbaligi
Depresyon
Ebeveyn Destegi
**EBEVEYN TUTUMLARI** Ebeveyn-çocuk ilişkisi hayatta kurulabilecek en güçlü bağlardan biridir. Çocuğun anne ve babasıyla kurduğu ilişki, hayatındaki diğer ilişkileri etkileyebilecek düzeyde önemlidir. Onların birer yetişkin olmak için çıktıkları bu yolculukta ve sağlıklı gelişimlerinde ebeveynleri en büyük destekçileridir. Peki, onların ihtiyacı olan bu desteği ebeveynler verebiliyor mu? Bu noktada ebeveyn, kendisine ve çocuğuyla olan ilişkisine ayna tutmalı, hangi tür ebeveyn tutumuna sahip olduğunun farkında olmalıdır. Ebeveynlik tutumları kişinin değerlerine göre şekillenebilir. Her ebeveyn tek bir tutumu benimsemeyebilir ya da her durum için aynı tutumu sergilemek zorunda değildir. Bu yolculukta önemli olan ebeveynlik stillerinin ve uygulamalarının, çocukların yaşamlarının her dönemini şekillendirdiği, gelecekte sağlıklı ve mutlu bireyler olmalarındaki önemin göz ardı edilmemesi gerektiğidir. Araştırmalar 5 farklı ebeveyn tutumu olduğunu göstermektedir. **Demokratik ebeveynler**, çocuklarının ilgi, istek ve ihtiyaçlarına karşı duyarlı davranırlar. Davranışsal problemleri engellemek adına onların bir birey olduklarını unutmadan, özgürlüklerine saygı göstererek bazı kurallar koyarlar. Bu kuralların neden olduğunu mantık çerçevesinde açıklayıp, karşılıklı onaya dayanarak karar verirler. Aynı zamanda olumlu davranışları da takdir eder ya da ufak ödüllerle pekiştirirler. Çocuklarıyla ilgili beklentilerini onların gelişimine göre şekillendirirler. Tüm bunların sonucunda ebeveyn ve çocuk arasında güvenli bağ kurulur. Çocuğun güven duygusu gelişir, özgüveni daha yüksek, fikirlerini kolaylıkla dile getirebilen, daha mutlu ve sağlıklı bir birey olmaya yatkın hale gelirler. **Otoriter ebeveynler**, oldukça katı kurallara sahiplerdir. Kuralların nedenlerine dair mantıklı açıklamalar sunmak yerine “Ben böyle istediğim için, anne baba olduğumuz için.” gibi açıklamalar yaparlar. Çocukla ilgili beklentilerini onların gelişimlerini ve kişilik özelliklerini gözeterek oluşturmazlar. Kendilerine göre standartlar oluşturup çocuktan da uyum sağlamasını beklerler. Tüm bunlar çocuğun baskı hissetmesine neden olurken çocuğun sınav kaygısı ve stres yaşaması kaçınılmazdır. Sonuçta çocuk kurallara uyabilen ama özgüveni düşük, daha kaygılı bir birey olmaya yatkın hale gelir. **İlgisiz ve kayıtsız ebeveynler**, çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarına karşı oldukça duyarsızlardır. Hiç sorgulamadan çocukların tüm isteklerini onaylarlar. Kısa vadede sorun teşkil etmese de uzun vadede böyle bir ortamda kalan çocukta sınır kavramı oluşmaz. Bu sebeple çocuklar dürtülerini, duygularını ve isteklerini kontrol etmekte zorluk yaşarlar. Bu zorluklar ise beraberinde özgüven ve özsaygı eksikleri gibi problemleri getirir. **Koruyucu ebeveynler**, literatüre “helikopter anne-baba” olarak geçmiştir. Bu tarz bir tutum geliştiren ebeveynler ellerinden geldiğince çocuklarının yanından ayrılmazlar, çevrelerinde adeta bir helikopter gibi pervane olurlar. Gereğinden fazla kontrol ve özenin görüldüğü bu tutumda ebeveyn, çocuğun hayatına ve kişiliğine de sıkça müdahale eder. Bu durum da çocuklarda özgüvenin gelişememesine neden olduğu için çocuk etrafına bağımlı hale gelir. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk da ne yazık ki bağımlı olduğu kişiler olmadan hiçbir şey yapamayacağına inanır. **Dengesiz ve kararsız ebeveynlerin** en bariz özelliği ebeveynler arasındaki yoğun fikir ayrılıklarıdır. Zaman zaman anne-baba arasında fikir ayrılıklarının olması normal olsa da, neredeyse tüm konularda farklı düşüncelere sahip olunması çocuğa karşı da dengesiz tutumlar sergilenmesine yol açar. Böyle bir ortamda büyüyen çocuklar, görüşlerini ifade etmekte zorluk yaşarlar çünkü nasıl bir tepkiyle karşılaşacaklarını kestiremezler.
Devamını Gör
Ben Ebeveynim
Akran iliskileri
Zorbalik, Akran Zorbaligi
Depresyon
Ebeveyn Destegi
Anne babası olarak çocuğunuzun sınavlarda başarılı olmasını istiyorsunuz ama “Çok çalışmalısın oğlum/kızım,” demenin ötesinde elinizden bir şey gelmediğini de düşünüyorsanız, Doğan Cüceloğlu’nun “Başarıya Götüren Aile” kitabı bu konuda yazılmış çok güzel bir kaynak görevi görmektedir. Bu yazımda size bu kitaptan önemli gördüğüm kısımları özetlemek istiyorum. Öncelikle anne-baba olarak sizlerin “başarı” anlayışınızın ne olduğu önemlidir. Çünkü bu anlayış çocuğunuzdan beklentinizin temelini oluşturmakta ve çocuktan beklenen şeylerde anne, baba ve çocuk etkileşimine yön vermektedir. Kurulan bu temel ilişki çocuğun özünü, karakterini ve yaşama bakış tarzını şekillendirmektedir. Başarı denilince aklımıza gelmesi gereken yaşam başarısıdır. Yaşam başarısı ise okul başarısı, meslek başarısı, iş başarısı, evlilik başarısı ve aile başarısı gibi bütün başarıları kapsamaktadır. Bir kişinin yaşamında dengesizlik varsa yani iş başarısı, okul başarısı gibi bir bölümde saplanıp kalmışsa o kişinin yaşamında “keşke”ler çok olacaktır. Sonuçta anne - baba olarak başarıdan ne anladığınızı bilmeniz gerekmektedir. Burada sorgulamanız gereken sözünü ettiğimiz iş başarısı, okul başarısı, aile başarısı ve yaşam başarısıyla ilgili kendi gerçek niyetinizin ne olduğudur. Sınava hazırlanan bir gençte kendi hayatına yön verecek kişinin kendisi olduğu bilinci oluşmalıdır yani yaşamının direksiyonunda kendisinin olduğunu hissetmesi gerekmektedir. Bu his oluşmadığı sürece istekle ve şevkle ders çalışmayacaktır. Sizin istemeniz, onu şevklendirmeye çalışmanız, zorlamanız, tehdit etmeniz, hediyeler vaat etmeniz pek etki etmeyecektir. Çocuğunuzun seçimlerini kendisinin yapmasına özen göstermeniz gerekmektedir. Siz onun yerine seçimler yapmayın o seçimler yaparken sizi bir danışman, bir rehber olarak kullansın. Bir şoför arabanın direksiyonuna geçtiğinde bir sorumluluk almıştır ve bu sorumluluğu yerine getirmek için bazı bilgilere ihtiyacı vardır. Bu bilgiler araç bilgisi, aracı nasıl kullanacağı, debriyajı, gaz pedalı, freni gibi çeşitli bilgileri içerir. Sınava çalışmak için masanın başına oturan gencin durumu da şoförden pek farklı değildir. Onun da bazı bilgilere ihtiyacı vardır. Gencin kullanacağı araç beynidir. Arabanın benzini yoksa çalışmaz, aynı şekilde gencin de hedefe ulaşma isteği ve coşkusu yoksa çalışmayacaktır. Ayrıca sınava hazırlanan gencin kendisine çalışma isteği ve şevki verecek bir hedefinin de olması gerekmektedir. İnsan beyninde iki tür bellek vardır. Beynin önbelleğine “Kısa Süreli Bellek” adı verilir. Gelen bilgiler kısa süreli bellekte bir saniyeden de daha kısada sürede depolanmaktadır ve bu belleğin kapasitesi çok azdır. O yüzden çok özenle kullanılması gerekmektedir. Kısa süreli bellek bir saniyeden bile kısa sürede depoladığı bilgilerin bazılarını uzun süreli belleğe göndermektedir. Uzun süreli belleğin kapasitesi ise kısa süreli belleğe kıyasla çok fazladır. Çok kısa zaman dilimi içinde çok süratli çalışan kısa süreli bellek öğrenirken ve sınavda sorulara yanıt verirken mutlaka kullanmak zorunda olduğumuz bir şeydir. Sınavda hiçbir sorunun cevabını doğrudan uzun süreli bellekten alıp sınav kâğıdına aktaramayız mutlaka kısa süreli belleği kullanmamız gerekir. O yüzden kısa süreli belleği tam kapasiteyle kullanmak çok önemlidir. Kısa süreli belleğin kapasitesini düşüren ve bu nedenle etkili ve verimli çalışmayı engelleyen en temel etmenler kaygı, stres ve paniktir. Yalnız şunu belirtmek gerekir ki bir dereceye kadar kaygılı olmak veya stres hissetmek kişiyi dikkatli bir şeklide çalışmaya hazırlar ama kişi kendini çok baskı altında hissederse o zaman verimli ve etkili çalışma yeteneklerini kaybeder. Bu durumda anne- baba olarak yapabileceğiniz en etkili şey çocuğunuz ders masasına oturduğu zaman onun kaygıdani stresten ve panikten uzak sakin bir zihinle çalışmasını sağlamaktır. Başarılı insanlar üzerine yapılan bilimsel incelemeler onların bazı özelliklere sahip olduğunu göstermiştir. Bu özelliklerden birisi başarılı insanların başarma isteği, hevesi ve şevkinin olduğuyla ilgilidir. Peki, siz çocuğunuzun başarma isteğini, hevesini ve şevkini nasıl canlandırabilirsiniz? İlk önce çocuğunuzunuz sınırlarına ve sorumluluklarına saygı duymanız gerekmektedir. Saygı duymakla kastedilen şey, onun yerine karar vermemeniz, konuştuğu zaman dinlemeniz, onun düşünce ve duygularını yargılamadan anlattığı olayları onun gözüyle anlamaya çalışmanızdır. Ayrıca her çocuğun yapmak istediği şeyler hakkında hayalleri ve umutları vardır. Sizin de anne-baba olarak bu hayalleri ve umutları küçümsemeden bunların gerçekçi olmasına ve ortaya çıkarılmasına yardımcı olmanız gerekmektedir. Ayrıca sınav döneminde çocuğunuzun arkadaşlarıyla ilişkisi ve sosyal yaşamı daha da önemli hale gelmektedir. Çocuğunuzun dengeli bir sosyal yaşamı olmasına olanak sağlamanız gerekmektedir. Son olarak kendinize sormanız gereken bir soru bulunmakta: Çocuğunuzdan beklediğiniz azim, sebat ve gayreti kendi yaşamınızda siz gösteriyor ve bu duyguları onunla paylaşıyor musunuz?
Devamını Gör
Ben Ebeveynim
Akran iliskileri
Zorbalik, Akran Zorbaligi
Depresyon
Ebeveyn Destegi
İnsan sosyal bir varlık olması sebebiyle yaşamı boyunca pek çok ilişki kurar. Zamanla ihtiyaç duyulan ilişkilerin niteliği ve niceliği değişse de henüz anne karnında başlayan ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişki, kişinin hayatında kuracağı diğer tüm ilişkiler için bir zemin niteliğindedir. Bu zeminin sağlam olmasının ön koşulu ise karşılıklı sağlıklı iletişim kurabilmekten geçer. Peki, nedir sağlıklı iletişim? Her iki tarafın da karşılıklı yararlandığı ve öğrendiği bir süreçtir. Konuşmak için sıra beklemek, bir tarafın galip gelmeye çalıştığı bir tartışma ya da haklı olanın belirlenmeye çalışıldığı bir konuşma değildir. Bu iletişimin güç savaşına dönüşmesidir. Ve savaştan bahsediyorsak ne yazık ki her iki tarafın da zarar görmesi kaçınılmazdır. Oysa iki tarafın mutluluğuna giden yol doğru iletişim kurmaktan geçer. Öğrenilebilen ve zamanla geliştirilebilen bir davranış modeli olan iletişim becerisinin en önemli mihenk taşı dinlemektir. Kulakların söylenenleri işitmesinden çok güven, saygı ve ilgi paylaşımıdır. Duymaktan farklı olarak aktif bir çaba gerektirir. Söz konusu konuşmak olduğunda hız kesilmezken, konu dinlemek olduğunda sorunlar ortaya çıkıyor. Hatta ebeveynlerin de şikâyetleri tam burada başlıyor: Çocuğum Beni Hiç Dinlemiyor! Siz çocuğunuzu etkin bir şekilde dinliyor musunuz yoksa yalnızca duyuyor musunuz? Kimi zaman ebeveynler sessiz, yargısız bir zihinle; başka bir deyişle bağ kurarak, empati ile çocuklarını dinlemek yerine onlara yardımcı olmak adına çözüm üretmeyi, önerilerde bulunmayı ve öğüt vermeyi tercih ederler. Ya da hız trenine binmiş günümüz dünyasında durmaya, bakmaya hatta dinlemeye vakti olmayan ebeveynler de benzer tutumlar sergilerler. Oysa çocuklarının iyi birer dinleyici olmasını isteyen ebeveyn, öncelikle iyi bir rol model olmalıdır. Kendilerinin nasıl dinlenilmesini istiyorlarsa, çocuklarını da o şekilde dinlemeliler. Ebeveynlerin çocukları ile nasıl iletişim kurdukları, çocuklarının hayata bakış açılarını ve çevrelerinden beklentilerini şekillendirir. Çocuğun dinlenmesi her yaştaki gelişimini farklı etkilemekle birlikte, temelde kendine güven ve benlik saygısı gibi önemli farkındalıkları kazandırır. Kendisini dinleyen birilerinin varlığını hissetmesi ona kendini değerli hissettirir. Yalnızca çocuğun kişisel ve sosyo-duygusal gelişimine katkı sağlamakla da kalmaz; ebeveyni ile olan ilişkisini de pozitif yönde geliştirir. Çünkü etkin dinlemek “Şu anda benim için en önemli olan sensin” mesajını verir. Bu mesajı vermenin önündeki engeller nelerdir? - Sözel engeller; tartışmak, gereksiz sorular sormak, konuşmanın detaylarına hâkim olmamak. - Davranışsal engeller; göz temasından kaçınmak, esnemek, devamlı kıpırdanmak. - Psikolojik engeller; utangaçlık, sinirlilik, ön yargılı olmak. - Fiziki engeller; gürültü ya da dışarıdan gelen müdahaleler, telefon, bilgisayar, odanın fiziki şartları. **Ebeveyn olarak siz çocuğunuzu nasıl dinlemelisiniz, etkin dinlemenin prensipleri nelerdir?** - Öncelikle onu gerçekten dinlemek istemelisiniz. Zihninizi diğer dış uyaranlara kapatıp, tüm dikkatinizi çocuğunuza vermelisiniz. Fiziki engelleri minimuma indirebilirsiniz. - Duyduklarınıza tepki verin, dinlediğinizi ona hissettirin. Örneğin başınızı sallayabilirsiniz. - Bedensel olarak da onu dinlediğinizin anlaşıldığı bir pozisyonda olmalısınız. Onun hizasına gelecek şekilde oturup, dinlerken göz teması kurabilirsiniz. Ses tonunuza, jest ve mimiklerinize dikkat edin. - Çocuğunuzun duygularını küçümsememeli, aksine kabul etmelisiniz. Kabul görmediğini ve anlaşılmadığını düşünen çocukta direnç ve isyan duyguları oluşabilir bu da savunma mekanizmasının devreye girmesine neden olur. Çocuğunuzu hissettiği duygulara yabancılaştırmamalısınız. - Sabırlı olun, dinleyin, konuşmasını bölmeyin, cümlesini tamamlamasına izin verin, vargıları hakkında varsayımlarda bulunmayın. - Çıkarımlarınız ve olası önerileriniz hakkında daha az düşünmeli, çocuğunuzun kendi cevaplarını bulması için fırsat vermelisiniz. Tarafsız yaklaşıp ona ayna görevi görmelisiniz. Onun çözüm üretme yeteneğine güvenmelisiniz. Eğer sürekli siz çözüm yolu önerir ve ne yapması gerektiğini söylerseniz özgüven duygusunun gelişmesine engel olursunuz. - Çocuğunuzu eleştirmeden, yargılamadan, belirli kalıplara sokmaya çalışmadan dinlemeli ve emir kipi kullanmak yerine daha olumlu ifadeler kullanarak karşılık vermelisiniz. - “Kulak, yüreğe giden bir caddedir,” der Voltaire. İnsanın kalbine ulaşmak için önce anlamak, anlamak için de dinlemek gerekir. Marshall Rosenberg ise dinlemeyi “barış dilinin temel taşı” olarak tanımlar. Dinleme becerisinin tüm ilişkilerinizi beslemesi ve iyileştirmesi dileğiyle.
Devamını Gör
Bültenlerimizden haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakın.
E-posta adresinizi girin ve merak ettiğiniz sorularınız için mesaj gönderelim.
E-posta adresinizi vermeniz ETK kapsamında pazarlama iletişimi yapmamıza izin verdiğinizi kabul ettiğiniz anlamındadır.